Martha 16 yaşına basmıştı. Ruhu, doganin tüm sevimliligini yan sitan, cilalanmış bir aynaydi ve kalbi, seslerin aksettiği geniş va diler gibiydi.Doğanın üzüntülerle doluymuş izlenimi verdiği bir sonbahar günü, dünyevilik hapishanesinden sanki düşüncelerin bir ozanın düşleminden kurtuluvermesi gibi sıyrılarak oturduğu pinanin başinda, ağaçlardan düşen sararmiş yaprakların savruluşunu seyrediyordu. Rüzgarın yapraklarla, insan ruhlarıyla oynaşan ölüm gibi oynaşmasını izlemekteydi. Gözleri çiçeklere ...